Veri Bilimi Okulu

Veri Mahremiyeti: Bir Ürün Haline Mi Geldik?
Veri Mahremiyeti: Bir Ürün Haline Mi Geldik?
veri_kapitalizmi_kapak_960x640

Loading

Bilgi, her çağda güç olmuştur. Ancak günümüzde, bilginin ulaşılabilirliği, detay düzeyi ve parçalı yapısı, onu daha önce hiç olmadığı kadar güçlü kılıyor. Orta Çağ’da düşmanın konumu gibi temel bilgiler stratejiyi belirlerken, günümüzde düşmanın yaşından sağlık durumuna, korkularından sadakatine kadar her detayı bilmek, savaşı kazanmayı garantileyebilir. İşte bu derinlemesine bilgi, 21. yüzyılın en değerli metaforu haline geldi. Bu blog yazısını değerli Sertaç Aktan‘ın Veri Kapitalizmi videosundan faydalanarak oluşturduk. Veri mahremiyetine dair çarpıcı ve çok değerli bilgiler bulacaksınız. Keyifli okumalar.

Veri Kapitalizmi: Gözetimden Fazlası

Çoğumuz, kişisel verilerimizin sadece finansal kazanç sağlamak ya da bize alakasız reklamlar göstermek için kullanıldığını düşünerek rahatsızlık duymuyoruz. “Dünyanın işleyişi böyle” deyip geçiyoruz. Hatta “beni ilgilendiren reklamları görmem de sakınca yok” diye düşünenlerimiz bile var. Ancak Cambridge Analytica skandalı, bu verilerin sadece hedefli reklamlardan çok daha fazlasını barındırdığını, siyasi ve hatta askeri amaçlarla kullanılabileceğini acı bir şekilde gösterdi. Paranoyaklığa gerek yok, çünkü gerçek şu: izleniyorsunuz ve takip ediliyorsunuz.

Eskiden bir kişiyi takip etmek, hakkında bilgi toplamak ciddi bütçeler, devlet olanakları ve insan gücü gerektiriyordu. Devletlerin vatandaşları hakkında bildikleri, doğum kayıtları, adresler ve vergi bilgileriyle sınırlıydı. Ancak 21. yüzyılda doğduysanız, nefes aldığınız her yerde dijital bir iz bıraktınız. Üstelik bu kayıtların maliyeti inanılmaz derecede düştü. Son 10 yılda veri saklama maliyeti %300 azaldı. Artık tek dokunuşla kabul ettiğiniz yüzlerce sözleşmedeki “üçüncü taraflara” küçük bir ödeme yapmak, kim olduğunuzu, ne tür biri olduğunuzu öğrenmeleri için yeterli. Parmak izinizden yüz hatlarınıza, sesinizden sağlık durumunuza kadar her şeyleri var. En yakın dostlarınızın bilmediklerini, hatta sizin kendi hakkınızda bilmediğiniz bazı şeyleri bile biliyorlar.

Dijital Ayak İzimiz: Her An Kayıt Altında

Yaşamınız şu anda farklı kişi, şirket ve kurumların sunucularında, kameralarında kayıtlı. Bölük pörçük parçalar halinde farklı yerlerde duran bu veriler, “büyük veri” (big data) adı altında giderek daha az sayıda şirketin ve ülkenin elinde toplanıyor. Ne kadar bilgiye sahip oldukları, ne kadar süre saklayacakları artık size sorulmuyor bile. Dijital hayatın kolaylıklarından yararlanmak istiyorsanız, her şeyin kaydedileceğini kabullenmek zorundasınız. Bu duruma çoktan razı geldik, değil mi? İşte bunun adı veri kapitalizmi. En çok veriye sahip olanın en güçlü hale geldiği bu sistemde, özel ve politik verileriniz petrol ve altın kadar, hatta bazı durumlarda daha bile değerli. Bu sistemde seçimlerin ve demokrasilerin bile satın alınabildiğine şahit oluyoruz.

Peki ne yapacağız? Her şeyimizi istedikleri gibi alıp kullanmalarına ve bizi manipüle etmelerine izin mi vereceğiz? Kolay bir yolu yok, ama birlikte hareket edersek yapabileceklerimiz var.

Kişisel Verileriniz Neden Asbest Gibidir?

Sabah kalktığınızda ilk yaptığınız şey telefonunuzu kontrol etmek, değil mi? Tıpkı uyumadan önce yaptığınız son şey gibi. Telefonunuzun ekranına dokunduğunuz o an, telefon üreticisi, servis sağlayıcınız ve tüm uygulamalarınız, sizin uyanmış olduğunuzu bildirdi. Nerede, kiminle uyandığınızı da biliyorlar elbette. Gece boyunca akıllı bir saat takıyorsanız, daha uyanmadan izleniyorsunuz demektir. Saatiniz, uyurken hareketlerinizi, kalp atış hızınızı ve hatta cinsel aktivitenizi bile takip etti.

Diyelim ki kalktıktan sonra televizyon karşısında kahvaltı yapmayı seviyorsunuz. Akıllı bir televizyonunuz varsa, izleme alışkanlıklarınız hakkında veriler toplandı ve siz daha kahvaltıyı bitirmeden üreticiyle birlikte çok sayıda üçüncü tarafa iletildi. Bir araştırmaya göre, Akıllı Samsung TV’ler açıldıktan sonra yalnızca 15 dakika içinde 700’den fazla internet adresi ile alışverişte bulunuyor. Sadece TV değil, internete bağlanan her şey sizin hakkınızda veri topluyor: buzdolabınız, e-kitap okuyucunuz, hatta akıllı kapınız bile… Kendi evinizde hem size hem de başkalarına hizmet eden “çifte ajanlar” gibiler.

Çok spesifik örnekler var: İzolasyon süngerinden bahsettikten kısa bir süre sonra izolasyon süngeri reklamıyla mı karşılaştınız? Amazon Alexa’nın insanların özel konuşmalarını kaydedip, yanlışlıkla rastgele kişilere göndermesiyle ilgili haberleri okudunuz mu? Sözlü olarak Google’dan bahsederken bir anda telefonunuzun aktif hale gelip yapay zeka asistanının “Ha merhaba!” diye konuşmaya başladığına şahit oldunuz mu? Bir web sitesine girdiğinizde karşınıza ilk çıkan ne oluyor? “Çerezlerimizi onayla, veri toplamamıza izin ver. Vermiyorsan da içeriğimize bakamazsın, lütfen çek git!” Çünkü aslında burada satılan şey, sizin ürettiğiniz veriler.

Bu veri ekonomisi 21. yüzyılda başladı. 90’larda bir televizyon sadece bir televizyondu, bir araba sadece bir araba. Tüm ürünler sadece size hizmet ediyordu. Peki ne oldu da bu model bugün çok kritik bir rol oynuyor?

Google’ın Yükselişi ve Veri Madenciliği

Google 2000 yılında zirveye yerleşmeden önce, kişisel verilerin ticari değeri henüz yoktu. Şirketlerin elinde belli veriler vardı ama bu veriler sadece sunulan hizmeti iyileştirmek için kullanılıyordu. Google’ın sitesine ilk kez girdiğinizde dikkatinizi çeken neydi? Yahoo’dan en büyük farkı neydi? Reklamlardan arınmış, tertemiz, bembeyaz bir sayfa ve sadece bir arama kutusu. İşte o tasarımın bir bedeli vardı. Google, arama verileri üzerinden kişisel kullanıcı profilleri oluşturarak hedefli reklam modelini kullanmayı akıl eden ilk şirket oldu. 2000 yılında 19 milyon dolar kazanan Google’ın geliri, sadece 4 yıl içinde %3590 oranında artarak 3.2 milyar dolara çıktı. Google, koca bir veri çöpünü altına çevirmenin formülünü bulmuştu. O tarihten bu yana Google’ın iş planı, internetin evrimini şekillendiren şey oldu. Bu öyle avantajlı ve karlı bir model ki, online olmayan geleneksel üreticiler bile artık en alakasız ürünlerinin bile telefonunuza bağlanmasını ve bir uygulaması olmasını istiyor ki şirket, sizin hakkınızda geri dönüş sağlasın. Başında “akıllı” olan her şeyin amacı bu. Nesnelerin İnterneti (IoT) kavramı önemli ölçüde bununla ilgili: Cihazların aralarında anlaşabilmesi ve kablolardan kurtulmak ikinci neden. Satın aldığınız her akıllı ürün, sizinle ilgili daha önce elde edilmemiş olan, kapitalize edilmemiş olan türde bir veriyi sizden alabilmek için var.

Örneğin, akıllı ayakkabı diye bir şey çıkarsa, bu adım aralığınızın ne kadar olduğu ve ayakkabının ne zaman havalandırılması gerektiği bilgisine dijital olarak ihtiyaç duyduğunuz için çıkmayacak. Bu şekilde pazarlanacak elbette, ancak esasen üretici, sizin sağlığınız, günlük alışkanlıklarınızla ilgili daha detaylı veriler istiyor çünkü sigorta şirketlerine satacaklar. Zira bu veriler, sattığı ayakkabı adedinden çok daha kazançlı. Veri kapitalizmi insanları ürünlere dönüştürüyor. Bunu yaparken özel hayatımız da parmaklarımızın arasından kayıp gidiyor. “Benim elimden bilgimle ne olacak?” diye düşünenler olabilir.

Verileriniz Değerli: Yönetme Gücü

Verileriniz değerli çünkü onları her kim elinde tutuyorsa, ona parça parça sizi yönetme ve yönlendirme gücü vermiş oluyorsunuz. Neden özel bilgilerimizi sadece en yakınımızda olan, en sevdiğimiz kişilerle paylaşırız? Çünkü onların bu bilgileri paylaşmayacağına, paylaştığı zaman da sadece bizim faydamıza yapacaklarına güvendiğimiz için. Oysa sizinle ilgili özel şeyleri bilebilecek şirketler ve kurumlar sizin dostunuz, arkadaşınız falan değil.

Bir diğer mesele de şu: eşitsizlik ve ayrımcılık, veri ekonomisinin özünde yatan şeyler. Verilerimiz üzerinden pek çok alanda farklı muameleye maruz bırakılıyoruz, üstelik bunun farkında bile olmadan. Örneğin ABD’de bazı şirketlerin farklı kaynaklardan müşterilerin kişisel verilerini toplayarak, telefonda daha uzun süre bekletilebilecek müşteri veya daha fazla ürün iade etme potansiyeli olan müşteri gibi kategorilere ayırmaları konusu üzerinde önemli tepkiler ve tartışmalar var.

Verilere Toksik Madde Muamelesi Yapılmalı

Peki ama bu veri dişli hayatlarımızın gereği olarak öyle veya böyle bir yerlere akacak. Ne yapılabilir? Verilere toksik madde muamelesi yapılmalı, tıpkı kimyasal ve zararlı bir atıkmış gibi katı ve net düzenlemeler, standartlar olmalı. Yapılması gereken bu.

Asbesti düşünün. Bazı açılardan asbest son derece faydalı bir maddeydi: sağlam, ucuz, yangına dayanıklı ve saire. Bu nedenle bir zamanlar inşaatlarda yaygın kullanılıyordu. Sorun şu ki insan sağlığı için son derece tehlikeli, hatta ölümcül bir madde olduğu anlaşıldı. Kişisel veriler, dijital dünyanın asbestidir. Pek çok işe yarayabilir, ucuza elde edilebilir, ticari ve ekonomik faydalar da olabilir vesaire. Ancak tıpkı asbest gibi, kişisel veriler aynı zamanda zehirlidir: insan hayatlarına zarar verir, işletmeleri mahvedebilir ve kamu güvenliğini tehdit eder.

Kişinin rızası ile belli bir noktaya kadar paylaşılabilir elbette. Ancak nasıl ki kredi kartı numaraları ve şifreleri serbest piyasası olamıyorsa, nasıl ki reşit olmayanların isimleri, bilgileri haberlerde yayınlanmıyorsa, kişisel verilerin de tam bir serbest piyasası olamaz. Veri ekonomisini ciddi seviyede regüle etmemiz var. Bunun oluşması için de baskı yapmalıyız. Var olan şartlarda inanın şirketlerin sizin verilerinizi sıkı koruma konusunda ekstra bir çaba sarf etmesi için fazla bir neden yok. “Verilerimi korumak, güven kaybetmemek adına kendi çıkarları” diye düşünebilirsiniz ama yanılıyorsunuz. Çünkü bir, siber güvenlik pahalı bir şey. İki, tek lensler ve tüm bilgiler çalınsa bile bilgilerimizi tutanları suçlama eğiliminde olmuyoruz. Siber saldırılara ve hackerlara artık adeta doğal bir felaket gibi bakma eğilimindeyiz. Hiçbir zaman yakalanmadıklarını ve ceza almadıklarını kabullenmiş durumdayız. Kişisel verilerinizi koruyamamış olan pek çok şirket, tam da bu nedenle hiçbir şey olmamış gibi ekonomik hayatına devam ediyor. 2015 yılında evli insanların hovardalık sitesi Ashley Madison hacklendi ve 30 milyon kullanıcı adı, e-postaları yayınlandı. Sonuç: mahvolan hayatlar, yıkılan yuvalar, bunların travmasını yaşayan çocuklar, hatta intiharlar. Peki şirkete ne oldu? Hiçbir şey. Hala aynı işi yapmaya ve çok para kazanmaya devam ediyorlar. “Verileriniz bizimle güvendedir!” demeye devam ederek çalışacaklar.

“Benim Gizlim Saklım Yok”: Büyük Yanılgı

“Kardeşim benim gizlim saklım yok, ne olursa olsun beni etkilemez” diye düşünenleriniz mutlaka var. Kişisel verilerin gizliliği bir suçu gizlemekle ilgili değildir. Kendinizi başkalarının suçlarından korumakla ilgilidir. Çünkü kişisel verileriniz aynı zamanda detaylı kimliğinizdir. Bir suç çetesi, sizinle ilgili elde ettikleri veriler üzerinden şifrelerinizi kırabilir, banka bilgilerinizi ve hesabınızı boşaltabilir veya kimliğinizi çalarak sizin adınıza suç işleyebilir. Kişisel verilerin toplanması bir gün gelir hayatınıza bile mal olabilir. Size tarihten oldukça dramatik bir örnek vereyim: II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin yeni bir ülke işgal ettiklerinde yaptıkları ilk şeylerden biri o ülkenin nüfus kayıtlarına gitmekti. Bu kayıtlara bakarak ülkedeki Yahudileri elleriyle koymuş gibi tespit ediyorlardı. Mesela Hollanda’da nüfus bilgileri içinde kişinin dini de belirtmesi istenmiş olduğu için bu durum o ülkede Avrupa’daki en yüksek kıyımla ve Yahudi nüfusunun %73’ünün ölümüyle sonuçlandı. Oysa Fransa’da inanç, özel ve mahrem bir veri sayıldı ve devleti ilgilendirmediği düşünüldüğü için nüfus kayıtlarında böyle bir şey yoktu. Orada Yahudi popülasyonunun sadece %25’i tespit edildi ve öldürüldü. Yani bugün için masum bir verinin gizliliğinden feragat ediyor musunuz gibi gelebilir, ancak yarın hiç düşünmeden feragat ettiğiniz bilgi sizi tamamen savunmasız ve çaresiz de bırakabilir.

Yeni Nesil Düşman: Yapay Zeka ve Alternatifsizlik

İlla savaş çıkacak da düşman gelecekte beni bulacak gibi düşünmeyin. Artık en ciddi rakibimiz ve düşmanımız insanlar değil, duyguları bile olmayan yapay zekalar. Bu programlar sizden aldıkları verilerle önce size hizmet ederek hayatlarına başlıyorlar. Sonra bunu o kadar etkili biçimde yapıyorlar ki o hizmeti size sağlayan insanları işlerinden ediyorlar. Son olarak da sizin kişisel bilgilerinizi kitlesel ölçüde size karşı kullanacak şekilde hareket edip size o aldığınız hizmet konusunda alternatifsiz bırakıyorlar. Bir gün bir bakmışsınız dolaylı şekilde olsa artık o alanı ele geçiren, çalışan insanlardan birisiniz. Bugün her YouTube’cu aslında bir Google çalışanı. Neden başka bir platform değil de YouTube’da mesela? Çünkü bu alanda gelişmiş hizmet, geniş içerik havuzu altında öyle bir alternatifsizlik oluştu ki başka bir yerde olmak anlamsız hale geldi. Senelerce içerik üretip angaje oluyorsunuz ve sonra bir bakmışsınız tek taraflı olarak sözleşmeye yeni maddeler eklemişler, yayıncılık kurallarını değiştirmişler, algoritma değişmiş. Ne yapabilirsiniz? Hiçbir şey. Bugün pek çok içerik, algoritma öyle istiyor diye yapılmıyor mu? Peki algoritmanın neye göre öyle istiyor? Muhtemelen birçoğu, başkalarının elinde olmaması gereken kişisel verilerinize göre. Verileriniz ortaya saçılı olduğu sürece onlara kimin ulaşacağını ve onunla ne yapacaklarını asla bilemezsiniz.

Dijital Mahremiyet: Neden Çifte Standart?

Gündelik fiziki hayatta bir günümüzü karıştırırsa ortalığı ayağa kaldırırız. Bir sokakta bizi takip ediyorsa polis ararız. Bir başkası posta kutunuzu açıp mektuplarınızı okursa para ve hapis cezasına kadar yolu var. Ne var ki tüm bu eylemlerin dijital, sanal versiyonlarını tolere ediyoruz. Bunun da ötesinde, bu eylemlerin internette gerekli olduğuna inandırıyoruz kendimizi. Neden böylesine bir çifte standart uyguluyoruz? Büyük teknoloji firmaları çok farklı kulvarlarda bu algıyı oluşturmayı ve yönetmeyi başarıyor. Mahremiyetin artık zamanı geçmiş bir konsept olduğu, hayatın artık her alanda paylaşım ile anlam bulduğu, nerede olduğunuzu, kiminle olduğunuzu, ne yediğinizi, ne yaptığınızı uzaktan yakından tanımadığınız binlerce, on binlerce insanla paylaşmanızın “cool” yani havalı bir davranış olduğu işleniyor.

Ne Yapacağız? İrade Göstermek Mümkün

Peki ne yapacağız? Yapılabilecek şeyler gerçekten var. Her inovasyon için geçerlidir diyemem ama temel bir şey icat olduğunda veya önemli bir fikir sistem ortaya atıldığında onun artık geri dönüşü zordur, bazen imkansızdır. Cin şişeden artık çıkmıştır. Ateşi kontrol altına aldığımızdan beri böyle.

Bir toplumun ne kadar dinamik ve gelişmiş olduğunu anlamanın yollarından biri de yeni bir teknolojinin ortaya çıkışı ile ahlaken kabul görmesi ve ardından yaşanan sorunların regüle edilmesi arasında geçen zamana bakmaktır. Toplumların yeni şeyleri benimsemesi bir süre alır çünkü önemli icatlar teknolojik, sosyolojik, ekonomik ve ahlaki değişimleri beraberinde getirir. Bir yerde muhafazakarlık ne kadar güçlüyse, oradaki kültür ve mantalite yeni gelişmelere, değişime ne kadar kapalıysa, direnç o kadar yüksek olur. Daha açık fikirli, daha özgür, eğitimli ve refah düzeyi yüksek toplumlarda ise denemekten ve benimsemekten çekinenlerin sayısı daha fazla olur. Bunlar maceracı ve cesur kesimler çünkü o toplumlarda onlara gösterilen tolerans daha fazladır.

Şimdi icat ile benimseme arasında bu ilk süreyi oluşturan zaman zarfında t1​ diyelim. Ancak bir topluma gelişmiş demek için eski normları, kültürleri ve toplum düzenini değişime zorlayan icadı hızlı şekilde benimsenmesi yeterli değil. Benimsendikten ve kullanılmaya başlandıktan ne kadar süre sonra bu teknolojiye dair gerekli hukuki düzenlemeler, sınırlamalar ve standartlar oluşmaktadır, buna bakacağız. Çünkü yeni icatlar daha önce öngörülmeyen sorunlar ve belalar doğurur. Var olan yasalar, kurallar her zaman yeteri kadar kapsayıcı ve açıklayıcı olamaz. Onların da güncellenmesi gerekir. İşte burada da toplumun kurmuş olduğu yönetim sisteminin ne kadar işlevli, iyi çalışan, esnek ve ihtiyaçlara cevap veren bir sistem olduğu ortaya çıkacaktır.

Toplumumuz eğer gelenekçi ve kaderci bir toplumsalsa, eğer güçlüler karşısında eğilip bükülen ve kendine güveni düşük bir toplumsalsa, koca koca şirketleri ve kurumları karşısına almak isteyecek az sayıda birey ve organizasyon çıkacaktır. Öte yandan toplumumuz eğitim seviyesi ve mantalite şekli gereği bilinç ve farkındalık düzeyi yüksek bir toplumsalsa, ortaya çıkan sorunlar ve aksaklıklar karşısında beddua okumak yerine mutlaka hukuki haklarını kullanacak ve toplumsal örgütlenme yoluyla sistemsel süreçleri başlatacaktır. Bu arada geçen süreye t2​ diyelim. Eğer t1​+t2​ toplamı ise t2​ daha küçük bir değere sahipse, orası daha olgunlaşmış, daha dinamik ve gelişmiş toplumdur diyebiliriz.

Örneğin Amerika ve Avrupa’nın son 20 yılda bu anlamda yer değiştirmiş olduklarını görebilirsiniz. Eskiden ABD Avrupa’ya kıyasla bu formüle göre daha dinamik, daha gelişmişti. Ancak şimdilerde bu durum Avrupa lehine değişti. Dikkat edin, Avrupa Birliği’nde internet ve sosyal medya gibi şeyler ABD ile aynı süreler içerisinde benimsendi ancak AB bu konuda çok daha detaylı, daha kapsamlı ve özel düzenlemeler getiren, kişisel verileri çok daha işe yarar şekilde koruma altına alan ilk oldu. WhatsApp’ın Ocak 2021’de en son getirmek istediği kişisel veri paylaşımı için güncelleme dünyanın her yerinde tepkiyle karşılandı ama bunu en az Avrupalılar dert etti. Niye? Çünkü WhatsApp var olan düzenlemeler çerçevesinde istediği koşulları AB vatandaşlarına dayatamadı da ondan. Bu da şu demek oluyor: teknolojiler sandığımız kadar kaçınılmaz değiller. Gerçekten beğenmediğiniz bir şey sırf trend diye, sırf harika pazarlaması yapılıyor diye kendinizi adapte etmek zorunda hissetmeyin.

Bakınız Pokemon Go: Sokakta elinde telefon Pokemon yakalamak için koşturan görüyor musunuz? Ya oyun konsollarının hareketi algılayan kameralarından ne oldu? Evin içinde hoplayıp zıplayan var mı aranızda? Ya o kabus gibi Google Glass nerede? Niye piyasaya sürülmüyor? Tüm bu cihazlar, yazılımlar, uygulamalar sizinle ilgili inanılmaz veriler toplayacaktır. Yani daha ilk aşamada bile bize sunulanın ne olduğunun farkına varıp buna karşı irade göstermek mümkün. Ama ilk benimseme aşaması geçirilmiş olsa bile farkındalık oluştuğunda gerekli regülasyonlar ile sınırlandırmaları da mümkün. Her nerede yaşıyorsanız olun, kişisel verilerinizin kullanımı konusunda itirazınızı dile getirmekten çekinmeyin ve tek bir kişi veya tek bir ülke bu uluslararası mega şirketleri, kurumlara karşı ne yapabilir diye düşünmeyin. Bu konuda insanları örgütlemekten ve örgütlenmekten geri durmayın. Şu an benim bu video ile yaptığım mesela tam da bu. Sesimin ulaştığı insanlar var bilinç ve farkındalık arttırarak üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum. Siz de kendi sesinizin başkalarına ulaştığı yollarda bunu yapabilirsiniz. Bu mesajı paylaşabilirsiniz. Bunları ne kadar hızlı ve güçlü şekilde yapabilirsek, içinde bulunduğumuz toplumdaki o eksileri o kadar küçülür.

İyi Niyetli Veri Toplama: Sınırlar Olmalı

Aklımıza şu soru gelebilir: “İyi ve etik şeyler için gerekli değil mi kişisel verilerin toplanması? Bazen hayat kurtarmıyor mu? Birçok işimizi kolaylaştırıyor mu? Zor durumlarda kaldığımızda işimize yaramıyor mu?” Evet, elbette. Ancak bu hizmetler hakkımızda gerekenden fazlasını öğrenmeden de çalışabilir. Üstelik her uygulamanın edindiği bilgileri süresiz olarak tutmaya hakkı var anlamına gelmez. Basit bir işini bu olan bir uygulamanın kameradan mikrofona, medya dosyalarınızdan rehber listenize, konumunuzdan sosyal medya hesaplarınıza her şeye erişim sağlaması gerekmiyor ama okumadan tek dokunuşla bunları kabul ediyoruz.

Günlük Hayatta Kişisel Veri Koruma Adımları

O halde şimdi gelelim günlük pratikte kişisel verilerinizi daha korunaklı ve mahrem kılmak adına ne gibi adımlar atabilirsiniz buna:

  • Alternatif Uygulamalar Keşfedin: Her alanda çok daha kişisel veriye saygılı uygulamalar var. Bunların arasında kar amacı bile gütmeyen, bağışlarla ayakta duranlar var. Bu uygulamaları alternatif olarak bulundurmaktan ve onlara destek olmaktan çekinmeyin. Örneğin, arama motoru olarak Google yerine sizinle ilgili sıfır veri tutma politikası olan DuckDuckGo‘yu kullanabilirsiniz.
  • Güvenli E-posta Hizmetleri: Mail hizmeti olarak ProtonMail, Tutanota ve Riseup gibi bu konuda gözetlenmenizi zorlaştıracak girişimlerden yararlanabilirsiniz.
  • Mesajlaşma Uygulamaları: İletişim ve mesajlaşma uygulaması olarak da WhatsApp yerine Signal‘i tercih edebilirsiniz.
  • Güvenli Tarayıcılar: Chrome yerine Firefox, Safari yerine Brave bu anlamda göreceli olarak daha iyi tarayıcılardır.
  • Uygulama İndirme Kaynakları: Uygulama indirmek için Google Play Store yerine Aurora Store‘dan faydalanabilirsiniz.
  • Tarayıcı Eklentileri: İnternet tarayıcınızda uBlock Origin, Ghostery veya Privacy Badger gibi eklentiler kullanarak hem reklamlar görmekten kurtulabilir hem de daha en baştan bilgisayarınızda aktivitelerinizi takip edecek çerezler (cookies) kurulmasını engelleyebilirsiniz.
  • Kimlik Doğrulama Yöntemleri: Kurumsal kullanımda SMS doğrulama yerine şifre yöneticisi kullanın.
  • Güvenli Ağlar: İnternete bağlanırken açık ağ yerine güvenli ağları tercih edin.
  • Çerez Temizliği: Tarayıcılarınızı düzenli aralıklarla çerezlerden temizleyin.
  • Uygulama İzinlerini Kontrol Edin: Telefonunuzda kullanmadığınız onlarca uygulamayı tutmayın. Her uygulamaya sırf çok sayıda insan indirmiş diye güvenmeyin.
  • Cihaz Kullanımı ve Şifreler: Cihazlarınızı ana amacının çok dışında şeyler için kullanmaya kalkmak, cihazınızın da sizden amacının çok dışında şeyler almasına neden olur. Şifrelerinizi düzenli olarak değiştirin.
  • Mahremiyetinize Değer Verin: Mahremiyetinizi ve kişisel bilgilerinizi ciddiye alın. Gerekirse sizi ve iletişiminizi güvende tutacak olan hizmetlere ufacık bir bütçe ayırmayı düşünün ya da bu hizmeti size ücretsiz sunan ve kar amacı gütmeyen vakıf ve organizasyonlara bağışlarda bulunun.

Gelecek Nesiller İçin Farkındalık

Ve son olarak biliyorum, hayatınızla ilgili her anı kaydetmek, her şeyi birileriyle paylaşmak ve etkileşim içinde olmak harika bir olay gibi görünüyor. Bir bildirim sesi duymak vücutta dopamin ve serotonin salgılıyor, zaten bağımlısı olmuş durumdayız. Ancak size ait bir şey dijitalleştirip sanal dünyada paylaşmadan önce iki defa düşünün. Kendinize sorun: “Bunun gerçekten internette olmasını istiyor muyum? Bu bana karşı kullanılabilir mi?”

Ben bunları söylüyorum da kendim hep mi çok dikkat ettim? Hayır, ama benim neslimin en azından yine 25-30 yaşına kadar böyle bir derdi olmadığı, hayatlarımızın çoğunu analog yaşadık. Ama Z kuşağına ve çocuklarımıza bunun farkındalığını ve bilincini şimdiden aşılamalıyız. Hayatlarının ne kadar hızlı ve kolay şekilde mahvolabileceğini izah etmeniz, kendi verilerinin kıymetini bilmelerini sağlamalıyız.

Peki siz bu konuda neler düşünüyorsunuz? Kişisel verilerinizin güvenliğini sağlamak için hangi adımları atıyorsunuz? Yorumlarda düşüncelerinizi ve deneyimlerinizi paylaşmaktan çekinmeyin!

Kaynaklar

0

Bir yanıt yazın

Password Requirements:

  • At least 8 characters
  • At least 1 lowercase letter
  • At least 1 uppercase letter
  • At least 1 numerical number
  • At least 1 special character